Sayfalar

8 Aralık 2013 Pazar

Ödemiş-Birgi



ÖDEMİŞ-BİRGİ

Ödemiş ve Birgi'den renkli kareler... 

The photos are from lovely small towns near Izmir: Ödemiş and Birgi.

4 Ekim 2013 Cuma

Floransa

Floransa'dan merhaba :)

Floransa'ya 10 sene sonra 2.gidişim.İlkinde müze gezmekten şehri anlayamamıştım; bu sefer pazartesi günü Nadiye'yle oradayız, ve müzeler tatil olduğundan -neyse ki- onları gezmiyoruz.

Bize turist ofisi istasyondan başlayarak bir rota çizdi, rotada bol bol kilise var ama daha önemlisi geçen sefer açık havada sergilenen heykellere hayranlıkla baktığım Piazza della Signoria(Meydan) ve Floransa fotoğraflarının vazgeçilmezi Ponte Vecchio ( eski köprü) de var.
Floransa için günübirlik turistik rota (İstasyondan başlayıp istasyonda bitiyor)
Rota kısaca şöyle: Basilica di S. Maria Novella,Basilica di S.Lorenzo, Cattedrale di Santa Maria del Fiore, Palazzo Vecchio, Piazza del Signoria, sonra köprüden geçerek Ponte Vecchio, Piazza Piti, Piazza del Spirito ve tekrar paralel köprü ponte S.Trinita'dan geçerek istasyona varış. Bu tur yarım günde bitebilecek kadar basit. Tabii ki zamanı olanlar Uffizi müzesini mutlaka görmeli ama sadece şehir turu için bu rota yeterli olacaktır. Aşağıya bu noktalardan önemlileri için rehberde yazan bilgileri de ekliyorum. İlgilenenler için faydalı olabilir.

Floransa çok güzel ve bir o kadar turistik bir şehir. Fiyatlar ve esnafın tutumu da fazla turistik ve bazı durumlarda hoş değil. Ancak bunun yanı sıra küçük dükkanlarda sürprizlere de rastlamak mümkün. Biz bir ebru dükkanına rastladık ki böylesi Türkiye'de yok. Bizim sanatımız olan ebruyu, İtalyanların nerelerde değerlendirdiklerine, "bunu esas biz yapsaydık iyidi" imrenmesiyle baktığımızı itiraf etmeliyim.

Benim ikinci Floransa ziyaretimden aklımda kalacak olan yine hayranlıkla detaylarına baktığım heykeller (Piazza del Signorina),şehre nefes ve ferahlık veren Arno nehri ve köprüleri, mercan ve mücevherci dolu Ponte Vecchio olur.

Gidenlere şimdiden iyi yolculuklar :)



Kilisenin içi-Cattedrale di Santa Maria del Fiore

Cattedrale di Santa Maria del Fiore
Cattedrale di Santa Maria del Fiore The Cathedral is one of the most  famous religious buildings in the world. It stands on the site of an early Christian basilica. The construction was begun by Arnolfo di Cambio n 1296.The immense dome Filippo Brunelleschi's masterpiece of engineering was in augurated in 1436. The cattedral also conserves extraordinary series of stained glass windows.
www.operaduomo.firenze.it


Cattedrale di Santa Maria'nın tavanı , muhteşem renkler...

Sabine'den Kız kaçırma sahnesi (Rape of Sabine Women)- Piazza del Signoria


Detaydaki ustalığa bakın...
Piazza Signoria 
This square dominated by Palazzo Vecchio has always been the civic and political center of Florence. There are many statues adorning the square such as excellent copies of Michalengelo's David and Judith and Holofernes by Donatello. Beneath the 14th century Loggia dei Lanzi are the Perseus by Benvenuto Cellini and Rape of Sabine Women by Giambologna.

The Neptune Fountain by Ammannati and Equestrian Monument by Giambologna are on the left side of the square.

www.palazzovecchio-museoragazzi.it


Heykel ve mimari birbirlerine fon olurken. Palazzo Vecchio

Gözlerde gurur...

Muhteşem David heykeli

Neptün heykelinin haşmetinin yanında küçücük kaldık :)


Palazzo Vecchio ve David heykeline dayamışım sırtımı...
Zafer
Ponte Vecchio (Old Bridge)
The oldest bridge in Florence, built in 1345 at the crossing point where an ancient Roman bridge once spanned the Arno river, is home to jewelry stores and goldsmiths' shops. 
A section of the Vasari corridor contains the world's largest collection of artists' self portraits.
Ponte Vecchio

Arno nehri

Bizim ebruyu başka bir ülkede görmek bizi çok şaşırttı.

Ebru bir tasarım aracı haline gelmiş, yapımı da turistlerin ilgisini çekiyor. 
Bizde de pekala yapılabilir... Renk renk ebru kaplı defterler, ajandalar...


4 Eylül 2013 Çarşamba

Şirin bir haftasonu destinasyonu - Rodos

Ağustos 2013- Ramazan Bayramı tatili… Gezgin grubumuzun mini şubesi olarak bu kısa tatili bile boş geçirmeyelim dedik ve bayramın en güzel keyfi olan aile bayramlaşması bittikten sonra düştük yollara. Rota Bodrum ve Rodos… Bize beraberken her yer güzel gerçi ama Rodos’un güzelliği de bambaşkaydı. İşte başından sonuna tatlısıyla tuzlusuyla Rodos….

10 Temmuz 2013 Çarşamba

İstanbul'da Ramazan 2012 - Ramadan impressions 2012


İstanbul'da Ramazan Başkadır
Ramadan is unique in Istanbul

İftarda sabırsız bekleyiş.  Waiting for dinner time

4 Temmuz 2013 Perşembe

Genova - Cenova


Genova

Dar sokaklar, yüksek yokuşlar, yeşil pesto sos, Genova’ya yaklaşırken yemyeşil yollar, şekerli badem kurabiyesi amaretti, iki tane birbirinden iyi Genova’lı arkadaşım, ve yol arkadaşım Nadiye. Genova’nın gözümdeki ilk fotoğrafları böyle. Mayıs 2013 :) Hmm...Bir de lezzet kaldı aklımda: hayatımda yediğim en güzel dondurmalardan birinin tadı (naneli ve bademli seçmiştim). O dondurmayı tepeye asansörle çıkıp oradaki tanınmış bir dondurmacıdan aldık, şehri kuş bakışı izlerken en güzel manzaralardan birine karşı keyifle yedik :)

Bologna (Bolonya)


Neptün çeşmesi.
Kızıl şehir Bologna

Yağmur da yağsa kar da, ben kilometrelerce yürürüm ve hiç ıslanmam, bil bakalım nerdeyim diyorsan: Bologna’dasın bence… Kilometrelerce uzunluktaki kemerlerin içinden yürümüş olmalısın, kıpkırmızı bir şehirde, tüm yolları dolaşıp muhtemelen yine Piazza Maggiore’ye ve Neptün Çeşmesine çıkmışsındır.

21 Nisan 2013 Pazar

Şirince


Aylardan Nisan... Şirince'deyiz.
Güzel bir Nisan sabahı, canım arkadaşım Demet, kardeşi Buket ve anneleriyle Şirince'deyiz.  
Şirince, Kuşadası İzmir arasında sevimli bir köy. 2012 yılbaşından sonra daha da popüler hale geldi kuşkusuz :) Fazla turistik olmuş eleştirilerine katılsam da hala bir Pazar sabahı için en güzel kaçış rotalarından biri. Sevimli evleri, üstü asmalı terasları, lezzetli sofraları ve tabii ki çeşit çeşit meyveli şaraplarıyla gezilesi görülesi bir yer.

On a nice warm April morning, we went to Sirince with my dear friend Demet, her sister and her mother.Sirince is a lovely village between Kusadasi and Izmir, from Izmir it takes less than an hour to reach. Old architecture, delicious breakfast, green shades are all beautiful. One should absolutely buy a wine from there. My favorites are demi-dry white and strawberry wine. I also bought a colorful shawl. Here are some photos from this Sunday trip...

19 Nisan 2013 Cuma

Istanbul- discovering a beautiful city

Bosphorus

ISTANBUL ROUTE TIPS

Istanbul, for me is the most beautiful city in the world. Time is never enough to discover the splendor of this city.

12 Nisan 2013 Cuma

4 el piyano keyfi


Virtüözlerden Karşıyaka’ya...

4 Mart 2013’te Özgür Ünaldı ve Kandemir Basmacıoğlu’nun 4 el resitaline gittim. Kandemir Hoca, benim piyano hocam. Onu sahnede dinlemekten ayrıca mutlu oldum.

İki piyanistin de performansları ve parça seçimleri çok başarılıydı. Benim için de 4 el dinlemek ilginç bir deneyim oldu, 4 el sanki orkestra gibi ve dinlemesi çok keyifli… Neler çaldılar:

F.Schubert: Karakteristik marşlar D.886 No.1 ve 2
J.Brahms: Valsler Op.39 No:1-2-3-11 ve 15 (not: no15, THY’nin kabin içi müziği J )
A.Dvorak: Slav Dansları Op.46,2.kitap No:8 (bu parçayı çok sevdim J), Op.72 No.2
S.Rachmaninov Dört el için 6 parça Op.11, Barcaroller, Scherzo, Theme Russe
W.A.Mozart: Dört el için sonat K.358 Si Bemol Major

Yukarıdakilerden birkaç müziği, internetten bulabildiğim kadarıyla ekliyorum. Bulduklarım 4 el piyano değil ne yazık ki... Canlı dinleme şansı tekrar bulana kadar elimizde bunlar var :)


Tiyatro: Leyla'nın Evi


 
Leyla’nın Evi
Uzun zamandır gitmek istiyor ama denk getiremiyordum. Kısmet İzmir’de izlemekmiş. Mezun olduğum İzmir Amerikan Lisesi’nin yenilenmiş tiyatro salonunda nostaljik bir anı oldu benim için. Lisede bir alt dönemimden Halim Ercan da başroller arasındaydı ve gazeteci Yusuf rolü ile çok başarılıydı.

Leyla’nın evi, asil bir İstanbul hanımefendisi olan Leyla Hanım’ın aile konağının bahçesinde yaşadığı küçük evinden, yalının sonradan görme yeni sahipleri tarafından kovulmasını anlatıyor. Zülfü Livaneli’nin aynı adlı romanından uyarlanmış. Leyla Hanım bir yandan güç sahiplerine karşı koyarken, bir yandan da kendini yeni ve alışkanlıklarından çok farklı bir yuvada buluyor. Genç gazeteci Yusuf, çok hürmet ettiği bu yaşlı hanımı, deli dolu “Alamancı” sevgilisine (Roxy) rağmen eve alıyor. Tabii kıyametler kopuyor. Leyla Hanım İstanbul’un arka sokak kültürünü istemeden öğrenirken, Almanya göçmeni asi Roxy de sevmeyi sevilmeyi ve asaleti keşfediyor. Roxy rolündeki Ayça Varlıer’i özellikle tebrik ediyorum. Müthiş bir enerji ve oyunculuk… Sahnede hoplayıp zıplaması, tam ayarında bir Alamancı şivesiyle konuşması, şarkı söylemesi, dans etmesi derken, oyunu alıp götürmüş. Müzikal kabiliyetiyle şaşırtıyor. Leyla Hanım rolündeki Celile Toyon da asaletiyle rolünün hakkını veriyor.

Tiyatro Kare'ye yeni oyunlarında da başarılar... Yolları açık olsun…

11 Nisan 2013 Perşembe

Büyüleyici bir gösteri : Bir Yaz Gecesi Rüyası


 
Midnight’s Summer Dream- Bir Yaz Gecesi Rüyası
28 Mart’ta İzmir Tiyatro Festivali kapsamında beni çok etkileyen bir oyuna gittim. Teatro Gioco del Vita adlı İtalyan bir grubun oynadığı eserin adı Midnight’s Summer Dream/ Bir Yaz Gecesi Rüyası. Konusunu sormayın, Atina’da geçen hikayede genel olarak iki çift var ama ilişkiler biraz karışık. O onu seviyor, öbürü bir başkasını derken, karşılıksız aşk, tutku ve ihaneti anlatan bir konusu var. Gösteri boyunca ortada bir konu anlatıcısı duruyor. Bazen yazılarla bazen şemalarla(!) bu aşk yumağını anlatıyor.

Ben ise size bu deneyimi kendi gözümle anlatmaya çalışacağım. Salona ilk girdiğimizde bile –ki 45 dakika önce filandı- sahnede, üstlerinde soluk t-shirt ve kaprilerle oyuncular duruyordu. Bunlar ne ara gidip giyinecekler derken saat geldi, tık yok. Seyirci “başlayın” diye alkışlıyor. Dansçılar sahnenin önüne geldiler, müzik başladı, sahne karardı vee kocaman bir beyaz perde indi önlerine. Ters ışık veren spotlar açıldı ve artık sadece birer silüet olan oyuncular perde arkasında kostümlerini giyip rollerine büründüler.

Yakınlık uzaklıkla dev ve cüce olan oyuncular, bazen sahnenin önünde bazen arkasında dans ettiler. Dolayısıyla gölge ve silüetler, algı oyunlarıyla çok değişik efektler oluşturdu.
 
 
 
 Sahneler değişirken eriyen geçişleri nasıl yaptılar, aklım ermedi, bir an bile gözlerimi ayıramadım. Kimi yerde kuklalarla, delikli metal toplarla, renkli katmanlarla, ışık ve uzaklık değişimleriyle; bazen siyah bazen rengarenk görüntüler elde ettiler.

Dans ve müzik de bu görselliğe eklenince sonuç tek kelimeyle muhteşemdi!!!

Kısa bir videosunu youtube’dan buldum. Tadımlık: http://www.youtube.com/watch?v=89mor1BBrks
Türkiye’ye mutlaka tekrar gelmeleri gerektiğini onlara da yazdım J Muadili varsa veya tekrar gelirlerse hangi şehirde olursa olsun izleyin, kaçırmayın!
 

Les Miserables-2012


Sefiller son dönemde izlediğim filmlerden en güzeli. Açıkçası sıkılabileceğimi düşünerek gitmiştim ama yanılmışım. Müzikal tarzında olması tüm filmi akıcı kılıyor ve zamanın farkına varmadan soluksuz izlemenizi sağlıyor. Hugh Jackman’e zaten hayranım ama yine hayran kaldım. Star oyuncular olmalarına karşın Anne Hathaway’in de Helena Bohem Carter’in de rolleri oldukça kısa.

Film, 19.yüzyıl Fransa’sında ekmek çaldığı için ağır hüküm alan Jean Valjean’ın cezası bittiğinde şartlı tahliyesinden kaçmasını konu alıyor. Hayatı boyunca hep kaçmak zorunda olacak Jean Valjean, fedakarlık ve iyiliğiyle kalplerimize taht kuruyor. Film ikinci yarıda bizi 1832 Fransa Temmuz İsyanına götürüyor ve müzikle etkisi artan bir sosyal kesit sunuyor.

Müziklerin hepsi güzel ama en çok aklımda kalan duygusal olanlarıydı: Fantine “I Dreamed a Dream” ve Cosette “Castle on a Cloud”. Eponine’in sesi çok güzeldi, meğer şarkıcıymış J

Hala görmediyseniz kaçırmayın derim…

Kelebeğin Rüyası


 
Bu aralar gittiğim filmlerin hepsi hüzünlüymüş onu fark ettim şimdi. İtiraf etmek gerekirse ben bu filmde hiç ağlamadım ama ağlayanları duydum. Konu derseniz, bana göre uzun zaman hatırda kalacak kadar çarpıcı değil,  ama bir dönemi yansıtması açısından bu ay izlediğim diğer iki film gibi bu da bir miktar belgesel niteliği taşıyor. Oyunculuklar harika, Mert Fırat mı Kıvanç Tatlıtuğ mu daha iyi karar veremiyorum. İkisi de mükemmeldi. Renkler, kostümler, dekorlar çok güzel ve filmin konusu hüzünlü de olsa karakterlerin mutluluğundan dolayı film rengarenk. Dönem filmlerine ilgi duyanlar kaçırmasın.

Bembeyaz bir film




 

Sarıkamış- Eve Dönüş
Beyaz beyaz bembeyaz… Bu filmi izlerken beyazlıktan sıkılabilirsiniz. Ama o duygu aslında filmin gerekliliği… Yine tarihe dokunan bir film ve bize savaşı göstermese de kısa bir kesidini gösteriyor. Ölüm ve terk edilmişlik yürek acıtıyor. Filmin sahnesi bembeyaz ve durağan, konusu da yavaş, ama o yoklukta bile ben gerilim ve heyecanı son ana kadar yaşadım. Amerikan filmlerindeki hayatta kalma mücadelesinin daha gerçekçi bir versiyonu…


Twice Born



Film çok yeni değil ama ben daha yeni izleyebildim. Penelope Cruz, Emile Hirsch’in yanı sıra bizden de Saadet Işıl Aksoy’un oynadığı film, bugün ile geçmiş arasında geçişlerle sürüyor. Filmin başrolündeki Gemma (P.Cruz), oğlunu da alıp Bosna’ya gelmiş, geçmiş anılarına doğru bir yolculuk yapmaktadır. Bosna Savaşı sırasında yaşanan büyük bir aşkı, arkadaşlıkları ve dramı anlatan filmden ben çok etkilendim. Saadet Işıl Aksoy, taşıyıcı anne rolüyle çok başarılı; diğer oyuncuların da oyunculukları mükemmel… Çok mutlu bir film değil belki ama tek kelimeyle çarpıcı olarak özetleyebilirim. Kimi zaman İtalya’ya kimi zaman Bosna’ya gidiyor film. Yakın tarihin büyük ayıbı Bosna savaşını unutturmaması açısından da ayrıca saygı duydum. Dram sevenlere tavsiye edilir J


 

11 Şubat 2013 Pazartesi

Medya- Özlem Gürses

İş Dünyası’nın ODTÜ’lüleri 4
Medyadan bir öykü: Özlem Gürses

7 Şubat 2013 Perşembe akşamı İş Dünyası ODTÜlüleri buluşmalarının dördüncüsünü Cezayir Lounge’da gerçekleştirdik. Konuğumuz, medyanın ünlü ODTÜ’lü ismi Özlem Gürses’di.
Etkinliğimizin açılış sorusu olarak mezunlarımıza “Nasıl haber alıyoruz”u sorduk. Çoğunluğun internet diye cevapladığı soruda, genç mezunlarımızın twitter ve blogların yanı sıra, cep aplikasyonlarını da ne kadar yakından takip ettiğine şahit olduk.


Samimi bir ortamda bol sohbet ve kahkaha içinde devam eden sohbette, başarılı bir mezunumuzun, oyuncu ve medya danışmanı Özlem Gürses’in (ARCH’90), ilginç hayat hikayesini, mimarlıktan medyaya uzanan, sonra akademisyenlikle devam eden kariyer serüvenini dinledik. Bu serüvenin medyadaki kısmı, ekranın en sıcak noktası olan ana haber bülteninden, belki de en masum kısmı olan çocuk programlarına kadar çeşitlilik gösteriyordu.
Bizimle, samimiyetle, duygu ve düşüncelerini paylaşan konuğumuza en çok merak ettiğimiz soruları sormayı da ihmal etmedik.
Özlem Hanım’a gelen ilk soru: “Haber alabiliyor muyuz?” oldu. “Evet, haber alabiliyoruz, haber almak çok kolay ama gerçeği öğrenmek çok zor” diye yanıtladı deneyimli gazeteci… Gazeteciliğin Türkiye’de hiçbir zaman bugünkü kadar zor olmadığından bahsetti. Toplum olarak fazla soru sormamamıza ve önümüze gelen haberleri normalleştirdiğimize dikkat çekti. Gazetecilerin belki de en önemli farkı ise buradaydı. “Bir gazeteci her habere kuşku ile yaklaşır, sorgular. Çok duyum alır, ancak duyum almak bile fazla bilgi kirliliğine yol açabilir” diye açıkladı Özlem Hanım.
Hepimizin aklındaki en önemli sorulardan diğeri ise tarafsız medyaydı. Tarafsız medya günümüz için bir hayalse, o zaman, Özlem Hanım’ın haber alma sırrı neydi?
Özlem Hanım gazetecilerin eline meslek gereği yaklaşık 9-10 gazete ulaştığını anlattı. En hızlı habere twitterdan ulaştığını, onun dışında marjinal medyayı takip ettiğini, iki aşırı uçtan habere ulaşıp sentez çıkarmayı tercih ettiğini anlattı. İletişimde yeni yükselen akıma, dijital medyaya dikkat çekti. Ana akım medyanın neredeyse bittiğinden, sosyal medya ve yan medyanın yükseldiğinden, evimizin mutfağından program yapılabilecek günlere yaklaştığımızdan bahsetti. Videonun anlatım gücünü vurguladı: “Video is the new text”.

Konuyu bize medyanın tam içinden, kendi çarpıcı anılarıyla esprili bir şekilde anlatan konuğumuzla karşılıklı sohbetimiz, gecenin ilerleyen saatlerine kadar devam etti.
Mezunlarımızı, iş dünyasına yönelik bir buluşmada, güncel bir konu ve konukla bir araya getirmeyi; ODTÜlüler arasında işbirliği ve karşılıklı görüş alışverişini geliştirmeyi hedefleyen İş Dünyasının ODTÜ’lüleri Buluşmaları, bahar aylarında yeni konu ve konuklar ile devam edecek. Tüm mezunlarımızı bekliyoruz.


İrem Güngör (ID’02)