Sayfalar

11 Nisan 2013 Perşembe

Bembeyaz bir film




 

Sarıkamış- Eve Dönüş
Beyaz beyaz bembeyaz… Bu filmi izlerken beyazlıktan sıkılabilirsiniz. Ama o duygu aslında filmin gerekliliği… Yine tarihe dokunan bir film ve bize savaşı göstermese de kısa bir kesidini gösteriyor. Ölüm ve terk edilmişlik yürek acıtıyor. Filmin sahnesi bembeyaz ve durağan, konusu da yavaş, ama o yoklukta bile ben gerilim ve heyecanı son ana kadar yaşadım. Amerikan filmlerindeki hayatta kalma mücadelesinin daha gerçekçi bir versiyonu…


Twice Born



Film çok yeni değil ama ben daha yeni izleyebildim. Penelope Cruz, Emile Hirsch’in yanı sıra bizden de Saadet Işıl Aksoy’un oynadığı film, bugün ile geçmiş arasında geçişlerle sürüyor. Filmin başrolündeki Gemma (P.Cruz), oğlunu da alıp Bosna’ya gelmiş, geçmiş anılarına doğru bir yolculuk yapmaktadır. Bosna Savaşı sırasında yaşanan büyük bir aşkı, arkadaşlıkları ve dramı anlatan filmden ben çok etkilendim. Saadet Işıl Aksoy, taşıyıcı anne rolüyle çok başarılı; diğer oyuncuların da oyunculukları mükemmel… Çok mutlu bir film değil belki ama tek kelimeyle çarpıcı olarak özetleyebilirim. Kimi zaman İtalya’ya kimi zaman Bosna’ya gidiyor film. Yakın tarihin büyük ayıbı Bosna savaşını unutturmaması açısından da ayrıca saygı duydum. Dram sevenlere tavsiye edilir J


 

11 Şubat 2013 Pazartesi

Medya- Özlem Gürses

İş Dünyası’nın ODTÜ’lüleri 4
Medyadan bir öykü: Özlem Gürses

7 Şubat 2013 Perşembe akşamı İş Dünyası ODTÜlüleri buluşmalarının dördüncüsünü Cezayir Lounge’da gerçekleştirdik. Konuğumuz, medyanın ünlü ODTÜ’lü ismi Özlem Gürses’di.
Etkinliğimizin açılış sorusu olarak mezunlarımıza “Nasıl haber alıyoruz”u sorduk. Çoğunluğun internet diye cevapladığı soruda, genç mezunlarımızın twitter ve blogların yanı sıra, cep aplikasyonlarını da ne kadar yakından takip ettiğine şahit olduk.


Samimi bir ortamda bol sohbet ve kahkaha içinde devam eden sohbette, başarılı bir mezunumuzun, oyuncu ve medya danışmanı Özlem Gürses’in (ARCH’90), ilginç hayat hikayesini, mimarlıktan medyaya uzanan, sonra akademisyenlikle devam eden kariyer serüvenini dinledik. Bu serüvenin medyadaki kısmı, ekranın en sıcak noktası olan ana haber bülteninden, belki de en masum kısmı olan çocuk programlarına kadar çeşitlilik gösteriyordu.
Bizimle, samimiyetle, duygu ve düşüncelerini paylaşan konuğumuza en çok merak ettiğimiz soruları sormayı da ihmal etmedik.
Özlem Hanım’a gelen ilk soru: “Haber alabiliyor muyuz?” oldu. “Evet, haber alabiliyoruz, haber almak çok kolay ama gerçeği öğrenmek çok zor” diye yanıtladı deneyimli gazeteci… Gazeteciliğin Türkiye’de hiçbir zaman bugünkü kadar zor olmadığından bahsetti. Toplum olarak fazla soru sormamamıza ve önümüze gelen haberleri normalleştirdiğimize dikkat çekti. Gazetecilerin belki de en önemli farkı ise buradaydı. “Bir gazeteci her habere kuşku ile yaklaşır, sorgular. Çok duyum alır, ancak duyum almak bile fazla bilgi kirliliğine yol açabilir” diye açıkladı Özlem Hanım.
Hepimizin aklındaki en önemli sorulardan diğeri ise tarafsız medyaydı. Tarafsız medya günümüz için bir hayalse, o zaman, Özlem Hanım’ın haber alma sırrı neydi?
Özlem Hanım gazetecilerin eline meslek gereği yaklaşık 9-10 gazete ulaştığını anlattı. En hızlı habere twitterdan ulaştığını, onun dışında marjinal medyayı takip ettiğini, iki aşırı uçtan habere ulaşıp sentez çıkarmayı tercih ettiğini anlattı. İletişimde yeni yükselen akıma, dijital medyaya dikkat çekti. Ana akım medyanın neredeyse bittiğinden, sosyal medya ve yan medyanın yükseldiğinden, evimizin mutfağından program yapılabilecek günlere yaklaştığımızdan bahsetti. Videonun anlatım gücünü vurguladı: “Video is the new text”.

Konuyu bize medyanın tam içinden, kendi çarpıcı anılarıyla esprili bir şekilde anlatan konuğumuzla karşılıklı sohbetimiz, gecenin ilerleyen saatlerine kadar devam etti.
Mezunlarımızı, iş dünyasına yönelik bir buluşmada, güncel bir konu ve konukla bir araya getirmeyi; ODTÜlüler arasında işbirliği ve karşılıklı görüş alışverişini geliştirmeyi hedefleyen İş Dünyasının ODTÜ’lüleri Buluşmaları, bahar aylarında yeni konu ve konuklar ile devam edecek. Tüm mezunlarımızı bekliyoruz.


İrem Güngör (ID’02)

15 Temmuz 2012 Pazar


İstanbul sahili bir büyük ocakbaşı


 

Şehrin göbeğinde mangal yapılır mı?
Bir Pazar günü Bakırköy sahilden başlayıp yeni kapıya kadar gidin… Göreceğiniz manzaraya inanamayacaksınız.  Binlerce insan, yeşil sahilde deniz kenarında İstanbul’un o şahane manzarasına karşı piknik yapıyor. Hamaklar kurulmuş, futbol sahaları oluşturulmuş, çocuklar büyükler sere serpe çimlerde... Hava güzel manzara güzel, piknikçiler gayet mutlu…
Peki, şehirde piknik yapmak gerçekten güzel mi?

Çünkü bir yanda keyif varken, bir yanda ilkellik diz boyu… Görüntüler tam anlamıyla bir görsel karmaşa, curcuna…

Uygar dünya kenti ,mega şehir İstanbul iki tezatı bir arada yaşıyor: Mavi kapakları, sosyal sorumluluk bilinciyle alınmış (!) yüzlerce şişenin gövdesi yerlerde, temiz şehrin olmazsa olmazı bisiklet yolları mangallarca işgal edilmiş; her yer duman altı… Çimler bakımlı ama genç kızlar çekirdekleri çitleyip yanlarındaki torbayı pas geçerek yerlere tükürüyor. Açıkhava müzesi olan kentin Yenikapı sahilindeki tarihi surlarının pencere kenarını barbekü olarak kullananı bile gördüm. Pes doğrusu…

Milletçe lezzetin bu biçimini çok seviyoruz, kabul… Her küçük yeşillik, en küçük bir çim parçası bile bize pikniği hatırlatmaya yetiyor.

Manisa’da otoyol kenarındaki üçgen kavşakta bile mangal yapılıyor ama gerçekten büyük şehrin göbeğinde mangal yapılır mı?  Uzun zamandır cevabı düşünüyorum ama bunun bir cevabı varsa bile söz konusu neredeyse genetik mirasımız olan mangal/piknik olunca, pek tartışılabilir ve uygulanabilir görünmüyor.

O zaman soruyu değiştiriyorum: Bunu uygar, düzgün bir şekilde yapmanın bir yolu var mı? Madem bu keyiften vazgeçmiyoruz, bunun temiz bir yolu yöntemi olmalı, değil mi?

O sahil şeridi boyunca dikkat ettim, tek bir çöp kutusu bile görmedim, tek bir görevli de… Umumi tuvalet ise bir taneydi.

Pikniği bir şehir çöp şöleni değil bir kent etkinliği, bir hafta sonu keyfi haline getirmek istiyorsak bence önce bireysel bilinç, sonra yerel yönetimler düzeyinde yaptırım ve düzenleme gerekiyor. Bir sonraki ilgili Belediye Meclisi toplantısının gündemini “İstanbul’da piknik yapmak” olarak önermek istiyorum

O zaman belki bir gün hep beraber bir sahilde bir piknik keyfi yaparız. J